Ev hanımıyken 36 yasında çalışma hayatına atıldım hem de tırnağım ile kazıyarak ilerledim, hem de yakalandığım hastalıkla mücadelede sağlıklı gıda ile beslenmeye çalıştım ürettiğim gıdaları tükettim zamanla çevrede gelen talepleri karşılamak için kurduğum mutfak ve mağazayla Hatay mutfağını ülkenin birçok insanına sunmaya başladım.

Çalışarak tedavi surecini sağlıkla sonuçlandırıp, acı bir yaşamdan Neşeli Mutfak sağlıklı ürünler yaratarak hayatımda köklü bir değişim kararı aldıktan sonra atıldığım iş hayatında muhasebecilik, halkla ilişkiler ve satış gibi departmanlarda çalıştım. Ticareti ve esnaflığı biraz oralarda biraz buralarda öğrendim. Yasadığım hastalık süreci sırasında iş hayatına ara vermek durumunda kaldım yoğun tedavinin ardından neden bu hastalığa yakalandım kaygıları ve düşüncesiyle kendi kendimi nasıl besleyebilirim direncimi nasıl ayakta tutabilirim bağışıklık sistemimi nasıl güçlü tutarım gibi araştırmalarla beraber doğal fermente ürünlerle beslenmeye başladım ve kendi kendime üretmeye başladım.

Mutfakta iyi olduğumun nedeninde Osmanlı Kadını bir babaannenin yanında onun engin tecrübeleriyle yoğrularak büyümeme bağlıyorum. Her mevsimin yiyecekleri hazırlıkları yapılırken o işlerin içerisindeydim yani birazcık fikrim ve el becerilerim vardı kendi kendime yaptığım ürünleri etrafımla paylaşmaya başladım. Paylaştıkça talepler arttı. Talep talebi getirdi. O da olmaz mı, bu da olmaz mı derken iş fikri haline dönüştü.

2013 yılında bir kenarda dursun düşüncesiyle İskenderun Ticaret ve Sanayi Odası ve KOSGEB Hatay Müdürlüğü işbirliği ile düzenlenen KOSGEB Uygulamalı Girişimcilik eğitimlerine katıldım. Eğitim sonrasında KOSEB Girişimciliği Geliştirme Destek Programı detaylarını öğrendim. İskenderun TSO bünyesinde hizmet veren KOSGEB İskenderun Temsilciliği’nden aldığım danışmanlık destekleri neticesinde;  Neşeli Mutfak adını verdiğim iş yerini kurdum. Hayal olarak gördüğüm destek başvurumun onayladığı haberini aldım. Onayın ardından bu işi yapabilir miyim düşüncesiyle biraz borç, biraz da eşin dostun desteğiyle bu işe girdim. Şimdi iki yılı geride bırakma aşamasındayım.

Doğal ürünler yapmaya insanlara faydalı olmaya çalıştığım en azından bu kadar ticari ve marketleşen günümüzde insanların eskiden gelen eskiye dair unutulan lezzetleri büyüklerimiz nasıl ürettiyse, ürettikten sonra nasıl koruyorsa, aynı yöntemlerle günümüze tekrar taşımaya başladım.  Reçeller, baharatlar, zeytinyağı, salçalar, nar ekşisi, sirkeler, turşular, tarhana, erişte çocuklar için doğal içeceklerimiz var. Çocuklar için yola çıktık ama büyükler daha fazla büyükler talep gösteriyor. Unlarımız, tuzlarımız değişik şifalı yağlarımız, kantaron, Hindistan cevizi yağı gibi yağlar var bunların üretiminin hepsi bana ait. Mağazamızı bir köy mutfağı konseptiyle dekore ettik. Renklerden cok konsepte önem gösterdim. Çocukluğumuzda tel dolaplar vardı. Madem eskiden gelen günümüze yansıyan ve eski usule ürünleri yapacağımız için dekorunda eskiyi yansıtsın istedik. Tel dolapla yola çıktık sonrasında mutfakta babaannemden ve anneannemden kalan bakır kapları kullanıyoruz. Biraz beni geçmişe, çocukluğuma götürsün istedim. Bu işi yaparken geçmişi de bugün tekrar yasamak istedim. En önemli özelliğimiz hijyendir. Lezzet, belki olmayabilir tutturamadığımız ve ürünü bozup attığımız günler oldu ama Hijyen konusunda asla taviz vermedim.

Eski mutfak veya bir bakkal görüntüsü ile karşılasan insanların ürünleri aldıktan sonra geri dönüş yaptıkların da bugüne kadar negatif bir eleştiri almadık. Biz el göz ve duyu yordamıyla yapıyoruz. Herhangi bir makine ya da makineye bağlı kalarak sistem ayarıyla üretim yapmıyoruz. Talepleri şu anda karşılıyoruz taleplerin artmasıyla belki atölyemiz biraz daha büyüyebilir ama bu butik konseptten asla vazgeçmem. Makine ve kimyasal ya da formüle dayalı bir ürün yapmayı düşünmüyorum. Aldığım izinlere sadık kalmayı çalışıyorum kuralların dışına çıkmadan perakende satış izniyle hareket ediyorum Raporsuz ve belgesiz hiçbir ürün almıyorum toptan satışlarda bizim gibi butik mağazaları var. Marketlere yönelik çalışmıyoruz. Çünkü bunlarla çalışmak için raf ömrünün en az 6 ay olması lazım. Bunun için de koruyucu katkı maddeleri kullanmanız gerekiyor bizde bunları kullanmıyoruz kimyasal kullanmak benim çalışma prensiplerime aykırıdır. Şu anda İSTANBUL ATAŞEHİR AVM de Konya Balıkesir ve Ankara gibi birkaç butik mağazalarda ürünlerimiz müşterisiyle buluşuyor.

Günümüzde doğal ürüne ulaşmanın çok güç olduğu, hormonsuz ürüne yerli tohumla üretilen sebze ve meyvelere ulaşmakta zorlanıyorum. Sebze ve meyve almak isterseniz her yerde var ama bizler evlerin bahçelerinden toplatıyoruz. Bu da maliyet açısından da zor oluyor bunlara ulaşmak için de maliyetleri düşünmüyoruz çünkü biz önce sağlık diye yola çıktık. Sonra ticaret dedik o yüzden bizim için doğal ürün olması çok önemlidir.